Kitap yorumu, Book review (Dönmek mümkün olsa, Replay)

Marc Levy - Dönmek Mümkün Olsa

( Marc Levy - Replay)

Mark Levy'yi genellikle severim.. yani birkaç kitabını okudum şimdiye kadar ve yazı dilinin akıcılığı, hikayesinin sade ve naifliği, en önemlisi fantastik bir hadiseyi sanki gerçekten yaşaya bilirmişiz gibi anlatışı diğer eserlerini bana sevdirse de, bu defakini çok beğendiğimi söyleyemiyeceğim. Az önce saydıklarımın hepsi bu kitapta  yine var, ancak benim zevkim mi deyişti,yoksa aynı tip şeyleri okumaktan mı bıktım, yoksa 10 yılı aşkın süredir kitaplar yazan Monsieur Levy (fransız kendisi) bu kitabında gerçekten işin büyüsünü mü bozdu bilemiyorum. "Keşke gerçek olsa" kitabını (bu kitap çocukluğumun "Ruhsar" dizisini hatırlatıyor bana) okumaya başlayıp 2 gün içinde bitirdiğimi hatırlıyorum, ancak şimdi okuduğum "Dönmek mümkün olsa" biraz kaplumbağa hızında ilerledi sanki. 
Bu arada şimdi dikkatimi çekti.. M. Levy'nin birkaç kitabının adı şöyle: "Keşke gerçek olsa", "Gelecek sefere", "Sizi tekrar görmek", "Birbirimize söyleyemediğimiz onca şey" (ingilizce isimleri de bunlara yakın)... Hep bir pişmanlık belirtisi var isimlerde. Neden acaba?
 Kitapta olaylar genç muhabir Andrew Stilmanın öldürüldükten sonra o andan 2 ay geriye dönmesi ve yaşadıklarını yeniden yaşaması, bu arada da katilin kim olduğunu bulma çalışması üzerine gelişiyor. Bu arada bazı yaşanan olaylar değişiyor tabi, herşey aynısı gibi tekrarlamıyor. Kitap başlarda çok fena değildi aslında, Andrew çocukluk aşkını yeniden buluyordu felan, ikinci kez hayata döndüğü ilk zamanlar da kötü gitmiyordu. En azından gerçekten dönmek mümkün olsaydı, insan her saniye dejavu yaşarsa nasıl olur sorusunu kafamızda oluşturuyor, lakin Arjantine bir araşdırma için gidişi ve orada yaşanan olaylarla hikaye hafiften sıkmaya başlıyor. Tabi bunlar benim yorumum...
Kitabın sonu ise bana göre felaket. Esere dedektifimsi bir hava katılmaya çalışılmış, ama "katil uşak" klişesi gibi birşey ortaya çıkmış. Sonunu hiç beğenmedim. Sonu çok ta mutlu bitmiyor aslında, ancak bir ölümle bitseydi daha mı sevinirdim? Hayır.. Zaten o kadar anlamsız bitti ki, mutlu ya da mutsuz olmasının hiç önemi kalmadı. Okumayın diye bir mesaj veremem. Bana kalırsa, bulduğunuz herşeyi okuyun da, bunu sonraya saklasanız bir zarar görmezsiniz hani :)

P.s Marc Levy'nin  diğer eserleri hakkında da yazmak istiyorum birgün, ancak okumamın üstünden çok zaman geçtiği için yeniden okumam lazım...



...





Devamını Oku

posted under | 0 Comments

le petit Prince (the little Prince)

I'v just read the story and watched the animation about the little Prince. It is not so popular in our country. The novella is written by french Antoine de Saint-Exupery and published in 1943. This novella is the 4th most-translated book in the world. It was translated into more than 250 languages. After the outbreak of the Second World War Saint-Exupery was exiled to North America and he produced almost half of the writings for which he would be remembered, including a tender tale loneliness, friendship, love, loss and visionary, in the form of a young prince fallen to Earth.
little Prince always says that, grown-ups are strange. I'd like to share one of my favourite parts that proves his words:

"I have serious reason to believe that the planet from which the little Prince came is the asteroid known as B-612. This asteroid has only once been seen through the telescope. That was by a Turkish astronomer, in 1909
On making his discovery, the astronomer had presented it to the International Astronomical Congress, in a great demonstration. But he was in Turkish costume, and so nobody would believe what he said. 
Grown-ups are like that...
Fortunately, however, for the reputation of Asteroid B-612, a Turkish leader made a law that his subjects should change to European costume. So in 1920 the astronomer gave his demonstration all over again, dressed with impressive style and elegance. And this time everybody accepted his report

If I have told you these details about the asteroid, and made a note of its number for you, it is on account of the grown-ups and their ways. When you tell them that you have made a new friend, the never ask you any questions about essential matters. They never say to you, "What does his voice sound like? What games does he love best? Does he collect butterflies?" Instead, the demand: "How old is he? How many brothers has he? How much does he weigh? How much money does his father make?" Only from these figures do they think they have learned anything about him..."

  I add the links of the book and the animation. If you haven't read it yet, you can begin now :)
Grown-ups also can read and watch it.





  
Devamını Oku

posted under | 0 Comments

Song of the Day (Yavuz Çetin - Oyuncak dünya)

Yavuz Çetin - Oyuncak dünya...

Devamını Oku

posted under | 0 Comments

Kitap yorumu, Book review (Mevsim hep sonbahar, The book of fate)

Parinoush Saniee - Mevsim hep Sonbahar  

(Parinoush Saniee - The book of fate) 

"Beni mutlu etmek ne kadar kolaydı ve bunu benden nasıl da esirgiyorlardı..."

Artık blogumuzda okuduğum kitaplarla ilgili düşündüklerimi, yorumlarımı yazmaya da karar verdim. Bu işe son zamanlarda okuduğum ve en sevdiğim kitapla başlamak isterim. Bugüne kadar okuduğum kitapları blog için yeniden okuyup yorumlamakla birlikde, yeni kitaplar da okuyup edebiyyat hazinemi zenginleşdireceğime inanıyorum. Bu arada, belirtmek isterim ki, Azərbaycan türküyüm ve kitap yorumlarımı kendi dilimde, kendi türkçemde yazmayacağım, çünkü genelde Türkiye türkçesinde olan kitapları alıyorum, çünkü kendi ülkemdeki kitap basımını yeterli seviyyede kaliteli bulmuyorum. Bunun en önemli sebebi ise tercümelerin kifayetsiz kalması (kendi yazarlarımızı da okurum, ama esasen tercüme edilmiş yabancı edebiyyat okumayı severim). O yüzden gramer hatalarım, bazen de dilimiz çok yakın olduğu için farketmeden kullandığım kelime hatalarım yüzünden şimdiden özür dilerim...
Evet. "Mevsim hep Sonbahar" ve ya ingilizce adıyla "The book of fate". Bu kitabı niye sevdim? Bir kere kitap tam olarak bir aşk romanı değil, bir gerilim romanı veya siyasi, dini roman da değil, hele ki suç romanı hiç değil.. ancak bunların hepsinden içinde barındırıyor..tıpkı hayat gibi.. Doğudaki, kitaba göre özelleşdirirsek, İrandaki bir kadının çocukluğundan yaşlılığına kadar dönemin doğurduğu şartlar altında yaşadığı ağır ve güzel zamanlar akıcı bir şekilde anlatılmış. Kitabın yazarı da İranlı bir kadın olduğu için kendisiyle benzer, belki de aynı acıları yaşamış doğulu bir kadının hayatını kimse ondan daha güzel anlatamazmış gibi geliyor bana. Bu blogun yazarları da kadınlardır, ancak eseri böyle yüceltmemin sebebi kadın dayanışması değildir. Erkekler de kitabı okuduklarında bir kadının gözünden onun yaşadığı dünyayı, zorlukları göre ve anlaya bilir. Qaliba bunda yazarın payı önemlidir ki, zira Parinuş hanımın bu konuda hakkını yiyemeyiz :). Kendisinin aynı zamanda sosyolog ve psikolog olduğunu da belirtmek isterim. 2013-de ingilizceye tercüme edilen eser "World Literature Today" tarafından 2013-ün "yılın en güzel 75 tercümesi" sıralamasında yer almışdır. Eser daha 2010 yılında ise italyancaya tercüme edilmiş ve "Decameron"un yazarı Giovanni Boccaccio adına tertip edilmiş edebiyyat ödülüne layik görülmüşdür. İranda ise yasaklanmıştır. Eserin içeriği hakkında da bir kaç şey söyleyeyim artık...
Eser Masumenin dilinden onun hayat hikayesini anlatıyor. Kitabın başında bahs edilen "çocukluk" dönemini daha çok sevdiğimi fark etdim. Masumenin arkadaşı Pervane ile olan ilişkisi çok dikkatimi çekti, bazı açılardan onların arkadaşlığında kendimle en yakın arkadaşımın ilişkisini buldum. İkisi bir-birini tamamlıyor gibi... Masume yaş aldıkca problemleri daha da artıyor. Hani dizilerde olur ya, tam bir şeyler yoluna girerken yine bir problem çıkar ki, ilgi çekmeye devam etsin.. ancak burada önemli olan var olan problemin anlamlı olup-olmadığı, mesaj verip-vermediği, düşündürüp-düşündürmediğidir. Bu kitabın okunması da işte bu açıdan önemli. 
Masumenin aile içindeki, özellikle kardeşleri ile olan ilişkileri de kitapta değinilmiş mühim bir kısım. Onların ilişkisi bana kendi ağabeyim için şükür etdirdi açıkçası.
Eserde Masume eczacı Saite aşık olur, ancak kavuşamadığı gibi, başkasıyla evlendirilir... Hep sevenlerin kavuşması beklenir ya, burada benim beklediğim Masumenin kocası Hamitle mutlu bir hayat yaşaya bilmesiydi, çünkü Hamitin bir çok eksik yanı olsa da, ülkenin ve insanların refahı için mücadele eden devrimci, eğitimli ve modern bir adam olması onu bana daha çok sevdirdi.
Kitabın sonu hakkında detay vermiyeceğim. Ancak belirtmek isterim ki, kitap mutlu sonla bitmiyor..Bu kadar derin bir hikayenin ucuz Amerikan romantik komedi filmi gibi bitmesini de bekleyemezdik zaten.. Filmlerde ve ya kitaplarda mutlu son olmayınca daha hayattan, daha doğal buluyorum onları ve daha uzun süre aklımda kala biliyor. Bu kitabı da bitireli çok oldu aslında, ama hikayesi o kadar ruhuma işlemiş ki, hala hatırlaya biliyorum. Kısacası bu kitabı okuyun derim! 

...





Devamını Oku

posted under | 0 Comments

Song of the Day (Azərin - Ayrılıq)

 Azərin - Ayrılıq

   Ramiz Rövşənin ən sevdiyim şeirlərindən biridir bu.. Ancaq əvvəlcə mahnını eşitmişdim.. Ona görə bilmirəm musiqisinə görəmi, yoxsa sözlərinə görəmi sevirəm bu mahnını.. Mahnıların musiqisinə daha çox önəm verirəm, ancaq sözləri də dərin olanda daha unudulmaz olduğu da həqiqətdi...
Devamını Oku

posted under | 0 Comments

Song of the Day (Ben e king - Stand by me)

stand by me - ben e king

Devamını Oku

posted under | 0 Comments

FAVOURITE short FILMS


 HAPPY WOMEN'S DAY for all women who have a little girl inside them...:) 
Devamını Oku

posted under | 0 Comments

Song of the Day (NaNu - Oh Istanbul)

NaNu - Oh Istanbul

beau...
Devamını Oku

posted under | 0 Comments

FAMOUS PEOPLE (Stalin)

STALİN

İosif Vissarionoviç Çuqaşvili (əsl adı)...
Gürcüstanın Qori əyalətində dünyaya gəlib. İnqilabi hərəkatlara qarışdığı üçün Sibirə sürgün edilir. Rusiyanın Almaniyaya qarşı müharibəsinin III ilində cəbhədə adam azaldığından Çar öz düşmənlərini cəbhəyə göndərmək qərarına gəlir. Ancaq Stalinin sol qolu sağ qolundan 4 sm qısa idi və sol ayağının II və III barmaqları pərdəli, bitişik olduğundan bunları şeytanın əlaməti kimi görüb onu cəbhəyə aparmadılar...


Qızı Svetlananın yazılarından:
"Atam illeqal fəaliyyət göstərən Bolşevik partiyası üçün bank soymuşdu. Ən sevdiyi ləqəbi Koba idi. Gündüzlər ova çıxır, gecələr qatillər və oğrularla kart oynayırdı. Çarın devrilməsindən sonra siyasi dustaqlara amnistiya verilir. Stalin də Leninlə birlikdə evə qayıdır. O, atamın ən sevdiyi adam idi...


Sürgündən qayıdan Stalin yaxın dostlarının qızı və gələcək arvadı Nadyanı görür. 
Çarın devrilməsindən sonra vətəndaş müharibəsi başlayır. Koba Stalin adını məhz bu ərəfədə götürmüşdür...




Leninin iki yaxın adamı Stalin və Trotski bir-biri ilə yola getmirlər. Stalin Xalq Komissarı kimi getdiyi əyalətdə Qızıl ordunun tərkibində Trotskinin əmri ilə Çar dövründən qalan zabitlərin xidmət etdiyini öyrənir. Zabitləri suda boğduran Stalin Trotskiyə yazdığı teleqrafda deyirdi: "Xəyanətlərindən şübhələnilən əvvəlki çar zabitlərindən 24-ü boğulub. Bu çox bədbəxt qəzadır. Onların əvəzinə daha uyğun adamların təyin olunması diləyi ilə"
Trotski bu hadisədən sonra Stalini heç vaxt bağışlamır. Stalin ona "yəhudilərin kralı" deyirdi...



1922-ci ildə Partiyanın Baş katibi vəzifəsi yaradılması və bu işin kimin öhdəsinə verilməsi məsələsi müzakirə olunur. Lenninin təklifi ilə Trotski : "Məni bu işə təyin etməyin, yoldaş, bir "ulaq" tapın. Stalin ola bilər" deyir. Stalin isə heç kimin qəbul etmədiyi bu vəzifəsini öhdəsinə götürür. Bu vəzifənin köməyi ilə ətrafındakı adamların sayını artırır, bəzilərinin vəzifəyə gətirilməsini təmin etməklə onları özünə borclu edir. Leninin iflic xəbəri gəldikdə heç kimin istəmədiyi bu vəzifə Stalini partiya təhlükəsizliyinin başına gətirir...


Stalin Leninin xəstəliyi ərzində oxumağı üçün içində yalnız yaxşı xəbərlərin olduğu saxta qəzet də nəşr etdirmişdir.
Lenin öldükdə onun mumyalanıb Qızıl Meydandakı mavzoleyinə dəfn edilməsi də Stalinin fikri idi. Stalin Trotskiyə dəfn günü haqqında yanlış məlumat verdiyindən həmin gün Trotski orada iştirak etmirdi...



 İlk arvadından olan oğlu Yakov yəhudi bir qızla evlənmək istədikdə buna icazə verməyən Stalin Yakov özünə qəsd edib yaralandıqda :"Necə də axmaqdır, özünü vurmağı belə düzgün edə bilmir" deyir.
Yakovun İkinci Dünya Müharibəsi zamanı əsir düşdüyü xəbəri gəldikdə Stalin : "Mənim Yakov adında oğlum yoxdur" demişdir...


 SSRİ-də göstərilən hər kino onun təstiqini almalı idi, özü ən çox amerikan filmlərini sevirdi. Xüsusən də, ən sevdiyi filmlər Charlie Chaplin filmləri idi...



Həm uzun müddət ona dostluq etmiş, həm də rəqib kimi gördüyü ətrafındakı insanları ya öldürtdü, ya da sürgünə getdi. Partiyanın Baş katib səsverməsində güclü potensialı olduğunu gördüyü Kirovu öldürtdürüb, qəbri daşındıqda isə göz yaşı tökməkdən geri qalmadı.
Trotski isə əlindən Mexikoya qaçdığı Stalinin qəzəbindən canını qurtara bilmədi və orada öldürüldü...


Partiyanın konqreslərində Stalin uzun dəqiqələr ərzində alqışlanırdı, çünki heç kim alqışı ilk kəsən adam kimi diqqət çəkmək istəmirdi. Stalin özünə qarşı kifayət qədər diqqət göstərməyən nümayəndələri öldürürdü....


 Hitlerə qarşı verdiyi savaşda Tanrını da yardıma çağırır. "Bu müqəddəs müharibədir" deyə çıxış edən Stalin bağlatdırdığı kilsələri 1942-ci ildə yenidən açdırıb... 

Devamını Oku

posted under | 0 Comments

Song of the Day (Teoman - Sonbahar rüzgarları)


TEOMAN - SONBAHAR RÜZGARLARI

Filmde duymasam hala güzel bulurmuydum acaba? e Teomansa tabii ki, bulurdum...
Devamını Oku

posted under | 0 Comments
Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa
    English French German Spain Italian Dutch Russian Portuguese Japanese Korean Arabic Chinese Simplified

    Pages

lesfillesdesgrands 2015 ©. Blogger tarafından desteklenmektedir.

    ...

    ...

Recent Comments