Kitap yorumu, Book review (Avuçlarının arasına bir kalp bıraktım, Fractured)

Dani Atkins - Avuçlarının Arasına Bir Kalp Bıraktım

(Dani Atkins - Fractured / Then And Always)


Bir kadın tarafından yazıldığı her halinden belli olan bir kitap :)... Hikayemizin kahramanı Rachel çocukluk arkadaşlarıyla üniversiteye gitmeden önce toplandıkları son yemekte bir kaza geçirir. En yakın arkadaşı Jimmy kazada onu kurtarmaya çalışırken ölür ve Rachel bunun acısından bir türlü kurtulamaz... Kazadan sonra sevgilisi Matt'en ayrılan, eski dünyasından uzaklaşmaya çalışan Rachel 5 yıl sonra Sarah'ın düğünü için yeniden çocukluk mahallesine döner... Jimmy'nin mezarını gece tekbaşına ziyaret eder ve birden bire kendini yerde bulur... Ancak uyandığında kendini yeni bir dünyanın içinde bulur... Kazadan geçen 5 yıl bu dünyada farklı yaşanmıştır... Jimmy'nin ölmediği, babasının kanser olmadığı, Matt'le nişanlı olduğu bu dünyadakı son 5 yıl Rachel'ın aklında hiçbir anıya sahip değildir... 
Kitapla ilgili aldığım notlarda hoşuma giden kısımlardan biri... Rachel'in kaza gecesi gerçekliğin bir şekilde ikiye ayrıldığı düşüncesine karşın Jimmy'nin "Tüm gençliğini Stephen King romanlarından başka bir şey okumadan geçirirsen böyle olur işte!" tarzında yanıtıydı :)...
... "İşte, bu yüzden insan en yakın arkadaşından hiçbir şey gizlememeli. Çünkü günün birinde hafızanı kaybedip, ondan boşlukları doldurmasını isteyip istemeyeceğini asla bilemezsin!"...

Bütün bunların arasında Rachel başına gelenleri anlatabilecek bir teori aramaktadır. Bilimle açıklanması mümkün olmayan olaylar insanları hep çok korkutur... Qaliba bunun nedeni açıklanabilir olayların kötü sonuçlarından kurtulmanın bilim yoluyla mümkün ola bileceği halde... aksi durumun insana kafayı yedirebilmesi... 

Ne yazar, ne de kitap hakkında wikipedia'da bir yazının olmaması beni şaşırtdı... "Goodreads"de okuduğuma göre bu yazarın ilk romanı ve 2016'da üçüncü romanı "Our Song" basılmış... Bu tip romanlar pek tarzım olmadığı için alacağımı zannetmiyorum, ancak yazarın dilini beğendim... Romantik, dram janrı sevenlerin okuya bileceği güzel bir kitap :)...

...





  
Devamını Oku

posted under | 0 Comments

Kitap yorumu, Book review (Psikopat, Prior Bad Acts)

Tami Hoag - Psikopat

(Tami Hoag - Prior Bad Acts / Dead Sky)


Yazarın kadın olduğunu kitabı bitirdikten sonra arkasındakı New York Post'un "Polisiye romanların kraliçesi" alıntısından anladığım ve hoşuma gitmeyen bazı ayrıntıları kadın dayanışması adına göz ardı etmeye çalıştığım kitap... Çalışmak her zaman başarmakla sonuçlanamıyor... Romana acımasızlık katılması için fazla uğraş verilmiş gibi sanki... Kitaptaki çocuklara yaklaşımın kadınlara mahsus duygular barındırması, bana göre "yersiz romantiklik", porno'ya karşı tiksindirici yaklaşım, evli bir adamın karısını aldatışının kitabın önemli bir konusu haline gelmesi ve bunun gibi bazı durumlar kitabı fazla feminenleştirmesin diye... cinayetin acımasızca işlenmesi, kadın bir yargıçın dayak yemesi, hırsını alamayan dedektiflerin "suçlu"lara karşı aşırı saldırgan tutumu gibi vahşi eylemler fazlasıyla var... 

Olaylar sakin yaşam tarzının hakim olduğu Minnesota'da gerçekleşiyor:

"Eğer burası New York olsaydı korna sesleri dayanılmaz boyuta çıkabilirdi ama giderek büyüyen ve de ülkenin birçok farklı yerinden göç alan bu bölge hala orta batının kişilik özelliklerini yansıtmaya devam ediyordu. Yani hala görgü ve nezaket kuralları geçerliliğini sürdürüyordu. Burada her şeyin bir sırası vardı. Durağandı ve de yaşamın bir anlamı vardı. Zaten Haas cinayetini de daha korkunç hale getiren buydu. Hiç kimse böylesine bir dehşete anlam veremiyordu. Minnesota'lılar bu tür şiddete dayalı suçların toplumlarının altını oyduğuna inanıyordu."
Okurken amerikan dizilerinden bir bölüm seyrediyormuşum gibi hissetdiğim kitaptan yeni bir şey de öğrendim:
"Kötü bir haberin kamuoyuna duyurulması için en uygun zaman Cuma öğleden sonralarıdır. Vergi oranlarındaki artışlar, ekonomik çöküş bilgileri, üçüncü dünyanın sıcak bölgelerine gönderilecek yeni birliklerle ilgili bilgiler hep Cuma öğleden sonraları açıklanır. İnsanlar bir an evvel işlerini bitirip, birkaç gün de olsa başlarını dinleyebilecekleri bir göl kıyısına kaçmak için son hazırlıklarını yaptıklarından, ilgilerini de haberler dışında şeylere yönelttiklerinden, hep Cuma öğleden sonraları tercih edilir"


Kitabın kısa konusuna gelirsek:
Minnesota toplumunu derinden sarsan Haas ailesi cinayeti... herkesin cinayetleri Karl Dahl adlı bir pedofilin işlediğine dair inancı... Yargıç Moore'un buna şüpheyle yaklaşımı ve bu yüzden toplumun gazabına uğrayışı... Bu yüzden yargıçın kimliyi bilinmeyen biri tarafından saldırıya uğraması... Kovac ve Liska'nın olayın araştırılmasına atanması... Bu arada yargıçın kocasının şüphe çekici hayatı... Haas ailesi cinayetini araştıran dedektif Stan Dempsey'in kafayı üşütüp yargıç ve Karl Dahl'ı savunan avukattan hesap sorma çabası...  

Kitap yazarın Kovac/Liska dedektifleri serisine ait olan 3'cü kitabı... Hatta 2016'da "The Bitter Season" adlı yeni kitabı da çıkmış... 


...




      
Devamını Oku

posted under | 0 Comments

Song of The Day

Муслим Магомаев - Синяя вечность



Devamını Oku

posted under | 0 Comments

Kitap yorumu, Book review (Kayboluş, Breakthrough)


Ken Grimwood - Kayboluş


(Ken Grimwood - Breakthrough)

Kitap yazarın ilk kitabı ve 1976 yılında yazılmış... Epilepsi hastası Elizabeth Austin beyin ameliyyatı geçirir ve deney amaçlı olarak kafasına bazı elektrotlar yerleştirilir. Bu elektrotlara elektrik verilir ve kadının tepkileri ölçülür. Elektotların birinin yarattığı etki ise şok edicidir...
Kendisinden 100 yıl öncesine giden... yeni bir vücudun içinde Jenny Curran olarak hayat bulan Elizabeth bu hayatın büyüsüne kapılmaktan kendini kurtaramaz... 

   
Yazarın "Sil baştan (Replay)" isimli eserini bu kitaptan önce okumuştum... Araştırdığımda aslında en çok tanınan eserinin de o olduğunu gördüm... yeniden okuyup yorumunu yazarım belki ;) Bir ara bu kitabın senaryolaştırılması gibi bir proje de olmuş ancak hayata geçirilmemiş... Kitab başlarda insanı kendine çeken bir kitap değil bana göre... Ancak sonrdan okunası kitap etkisi yaratıyor... Sonunu ise kuzenim şokedici bulduğu halde bende öyle bir etki yaratmadı, daha farklı bitmesini isterdim açıkçası :) 
İnsana bir şeyler öyreten kitapları severim... Epilepsi daha önce hakkında hiçbir şey bilmediğim bir hastalıktı. Bu açıdan kitap benim için eğitici oldu. Mümkün olan en sade dille epilepsi hastalarının durumu ve hastalığın işleyişi anlatılmış... Bir de bu hastalığın oldukca yaygın olduğunu anlatan kısımlar da beni şaşırtdı:
" Birçok yetişkin erkek ve kadında epilepsi vardır ve bu durumun dahilik veya ortalamanın üstünde bir zekayla ilişkili olduğuna dair teoriler var. Büyük İskender epileptikti, Buddha da öyle ve Muhammed ve de Pascal. Flaubert ve Paganini, Byron, Napolyon, Dostoyevski, Jül Sezar... Avrupa'da iki yüz kişiden birinde epilepsi var, bu da demek oluyor ki Amerika'da bir milyon kadar epilepsi vakası var..."



Bayılmayla epileptik bayılma arasındakı farkı anlatan bu kısım da çok hoşuma gitti:
" Bazı insanların kan görür görmez bayılmalarını her zaman ilginç bulmuşumdur. Bu o kadar sık görülen bir tepkidir ki bazı bilim adamları bunun evrimle alakalı bir hayatta kalma değeri olduğunu düşünüyor. Tavşanlar tehlikeyel karşılaştıklarında 'donup' kalarak kendilerini görünmez hatta ölmüş gibi göstermeye çalışır, biz de aynı nedenden ötrü bayılıyor ola biliriz. Belki biz de kendi kanımızı akarken görünce bayıldığımızda kan basıncının aniden düşmesi kanamanın azalmasına yardımcı bile olabilir. Ancak epilepsi tamamen farklı bir durumdur. Kanla ya da bedenin başka bir kısmıyla ilgisi yoktur; beyinde başlayıp biter ve bizim gördüğümüz dış etkileri sadece orada olup bitenin doğrudan dışa vurumudur..."

Kitaba göre, epilepsi hastalarının birşeye konsantre olması oldukça önemliymiş. Çoğu epilepsi krizi, hasta en rahat olduğu zaman ve aklı boşken gerçekleşiyormuş. Yani bu noktadan sonra hayal kurmak gibi güzel bir hareket tıbbi olarak kahramanımız Elizabeth için yasakmış... En çok üzüldüğüm konu bu oldu... İnsanın hayal kurma özgürlüğünün elinden alınması özgür iradenin alınması kadar acı bir durum bana göre... 



...



Devamını Oku

posted under | 0 Comments

Kitap yorumu, Book review (Cesur yeni dünya, Brave new world)

Aldous Huxley - Cesur Yeni Dünya

(Aldous Huxley - Brave New World)

"Hey Cesur (Güzel) Yeni Dünya ki içinde böyle insanlar var!"
  - Miranda, Shakespeare'in Fırtına adlı eserinde, deniz kazası geçirip sahile vuran saray mensuplarını ilk gördüğünde...

Bu eseri okumaya Barış Özcanın YOUTUBE'da izlediğim videosu esasında karar verdim. "Geleceği tahmin eden romanlar" adlı videosunda da bu eserden bahs etmiş, alındığında insanın ruh halini değişen ilaçların (kitaptakı ismi ile SOMA bizim zamanımızın antidepresanları) o yazdıktan 18 yıl sonra bulunması gerçeği ise bu kitabı okumam için güçlü bir arzu yaratdı... ki pişman olmadım :) 
Kitabın "Sunuş" ve "Sonsöz" adlı başlangıç ve son kısımları iki  şahsın  (Margaret Atwood ve David Bradshaw) bu kitap hakkında 2007 ve 1993 yıllarında yazdıkları yorumlardan oluşuyor. (ya da en azından benim aldığım "İthaki" yayınları'nda öyle... )


Margaret Artwood'a göre: "20. yüzyılın ikinci yarısında, iki öngörülü kitap gölgesini düşürdü geleceğimize. Biri zalim, beyin yıkayan, totaliter bir devletin korkunç tasavvuruyla George Orwell'in 1949-da yazdığı "1984"tü... Diğeriyse Aldous Huxley'nin farklı ve daha yumuşak bir totalitarizm şeklini sunduğu Cesur Yeni Dünya'ydı (1932); refahın gaddarlıla değil de mühendislikle, şişelerde büyütülen bebeklerle, hipnoz üzerinden iknayla, üretim çarkının tekerleklerini sürekli döndüren tüketimle, yönetimdekiler tarafından dayatılan, cinsel hüsranı ortadan kaldıran rastgele birlikteliklerle, oldukca zeki bir idari sınıf ile basit işlerini sevecek şekilde programlanmış yarım akıllı işçilerin oluşturduğu alt grup arasında değişen, önceden belirlenmiş bir kast sistemiyle ve somayla, yani hiçbir yan etkisi olmaksızın anında mutluluk veren bir ilaçla elde edildiği bir totalitarizm..."  kitapta bahsedilen olayların kavranması için burada yazılmış utopik meseleleri olduğu gibi yazmak istedim... Onu belirtmem gerek ki, kitapta kahramanların başına gelen olaylardan çok bu utopik dünyadakı insanların yaşam tarzına daha fazla dikkat ediyorsunuz, bu Cesur Yeni Dünyanın sakinlerini anlamaya çalışıyorsunuz... piramitleri hiç görmeyen, Shakespeare'i hiç duymayan, tanrıyı bilmeyen sakinleri... Kitap'ta gerçek zamandakı dünyamızla hem çok alakalı, hem de çok farklı olan bazı incelikleri yakalamak da eğlenceliydi... Mesela, "Dipsiz Geçmiş'e kadar yolun var" ifadesinin kullanışında cehennemin utopik dünya insanları için anlamının gösterilmesi gibi...


Kitapta dikkatimi çeken kısımlardan biri de yeni dünyadakı sistemin yöneticilerinden birinin bilim ve mutluluk üzerine yaptığı konuşma oldu: " Bana seçenek tanıdılar; ya saf bilimle uğraşmaya devam edebileceğim bir adaya gönderilecektim ya da zaman içinde başarılı olarak gerçek bir Denetçiler Konseyi'ne katılacaktım. Bunu seçtim ve bilimden vazgeçtim... Bazen bilimden vazgeçtiğim için pişmanlık duyuyorum... Mutluluk zor zanaat, özellikle de konu başkalarının mutluluğu olunca. İnsan eğer sorgulamaksızın kabullenmeye şartlandırılmamışsa, mutluluk, gerçekten çok daha zor bir uğraş... Bilim... faydalı olduğu kadar da tehlikelidir. Bize, tarih boyunca ulaşılan en istikrarlı dengeyi sunmuştur. Çin'deki istikrar bile, kıyaslandığında son derece güvensiz kalır... Ama bilimin yaptıklarını bilim bozmasına izin veremeyiz. Bu yüzdendir ki bilimsel araşdırmaların kapsamını sınırlamaktayız...





" Denetçiyle "Vahşi" diye tanımlanan Yeni Dünya'nın sınırları dışındakı John'un bu konuşması da üzerine düşünülmesi gereken derin konulardan zannımca: 
"Ama ben yan etkileri severim."
"Biz sevmeyiz," dedi Denetçi. "Biz her şeyi keyifli yapmayı yeğleriz."
"Ben keyif aramıyorum. Tanrı'yı istiyorum, şiir istiyorum, gerçek tehlike istiyorum, özgürlük istiyorum, iyilik istiyorum. Günah istiyorum."
"Aslında," dedi Mustafa Mond, "siz mutsuz olma hakkını istiyorsunuz."..."Eklemek gerekirse, ihtiyarlama, çirkinleşme ve iktidarsız kalma hakkını da istiyorsunuz; frengi ve kansere yakalanma haklarını, açlıktan nefesi kokma hakkını, sefil olma hakkını, sürekli yarın ne olacak korkusu içinde yaşama hakkını, tifoya yakalanma hakkını ve her türden ağza alınmaz acıyla işkence çekerek yaşama hakkını da istiyorsunuz."
Uzun bir sessizlik oldu. Sonunda Vahşi, "Hepsini istiyorum," dedi
Mustafa Mond omuzlarını silkti. "Hepsi sizin olsun," dedi. 

Son olarak Sonsözde belirtildiği gibi... bu eser Orwell'in "1984" eseri ile birlikte XX yüzyılın kara ütopya veya karşı-ütopya romanlarından sayılıyor... Üzerine düşünmük, hayatı sorgulamak, felsefeye dalmak istiyorsanız bu kitap size göre :) 




...
















Devamını Oku

posted under | 0 Comments

Song Of The Day



простo восхитительно...
     
Chingiz Mustafayev & Palmas - Обiйми (Обними) Cover ile ilgili görsel sonucu
Devamını Oku

posted under | 0 Comments
Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa
    English French German Spain Italian Dutch Russian Portuguese Japanese Korean Arabic Chinese Simplified

    Pages

lesfillesdesgrands 2015 ©. Blogger tarafından desteklenmektedir.

    ...

    ...

Recent Comments